10 Kasım 2007 Cumartesi

"Eğer çok istiyorsan ne eline batan diken ne de söylenenler umurunda olmayacak"

''Tam bitti dediğin anda bir gül kök salar damarlarında,Herşey biter birşey bitmez...''*

Bitmeyen Cumhuriyet ve sensin Atam.

*ilhan irem-Bitti

28 Ekim 2007 Pazar

Bayram Günü

Atatürk; "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimin kurmak lazımdır" görüş ve direktifleri ile tarımın ve tarımsal kalkınmanın Türkiye ekonomisindeki yerini ve önemini vurguluyordu. Tüm yaşamı boyunca en ufak bir sapma olmaksızın inandığı , değer verdiği felsefesi , yeşile olan tutkusu ve özlemi "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur.Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arsında olduğunu fark etsin" düşüncesi Atatürk Orman Çiftliği'nin kurulmasında en önemli etken olmuştur.
....Tahsin Coşkan o zamanın genç bir ziraat mühendisi. "Gel Tahsin seni bir yere götüreceğim, fikrini almak istiyorum" der Atatürk. Giderler ve Atatürk'ün gösterdiği yere bakar Tahsin Bey. Burası sivrisinek salgını, hayvan leşlerinin olduğu berbat bir bataklık arazisidir. Tahsin Coşkan, "Ya paşam, hayrola?” der. Atatürk, "Buraya bütün masrafı cebimden olmak üzere bir orman çiftliği yapmak istiyorum" diye cevap verir. "Paşam buranın ıslahı ya sizin paranızı tüketir ya da zamanınızı, neden bu kadar mümbit topraklar varken gelip de burayı tercih ettiniz?" der Coşkan. Atatürk’ün cevabı Atatürkçe'dir. Der ki "Ben en zor olanı yapayım da siz arkamdan kolayları nasıl olsa yaparsınız.""Tahsin Coşkan “Paşam burada hiçbir şey yetişmez, pek uğraşmayın” der, ama dinleyen kim? Der ki “Tahsin buraya ziraatçileri getir ve incele, bana resmi bir yazı getir burasıyla ilgili”.
"Daha sonra Tahsin Coşkan çok mutlu, kendi savunduğu, üzerinde "Burada hiçbirşey yetişmez" yazılı, altında da ziraatçilerin imzasının olduğu bir belgeyi Mustafa Kemal’in önüne koyar. Atatürk biraz mütebbessim okur bu yazıyı. Kalemi alır, bu kağıdın yanına aynen şunları yazar “Burası vatan toprağıdır, kaderine terk edemeyiz”."Etmez de. Aynı Sakarya savunması gibi akasya savunmasını ele alır, çam ve köknar dikimini 30 Ağustos itibari ile tamamlar ve hiç unutmayacağımız bir gün, lütfen hiç unutmayın, tarihte atladık bu günü, 25 Mayıs 1933. Ne yapar biliyor musunuz? Hani 5 Haziranlarda kutladığımız bir gün var, çevre günü değil mi? Çevre günü ne zaman kutlanmaya başladı? 1980'den sonra. Peki 25 Mayıs 1933, Atatürk ne yapmıştır? İlk Çevre günü kutlamasını gerçekleştirmiştir. Hem de bugün okullara soruyorum ne yaptınız diye, "ya ağaç diktik ya çöp topladık" diyorsunuz, öyle falan değil. Bütün Ankara halkını bedava trenlerle buraya getirtiliyor, boy vermiş ağaçların altında dinlenmektedirler, havuzda çocuklar yüzmektedirler. Hatta bütün masrafı cebinden ödemiştir ve kârı da almamıştır, buraya bir fabrika yaptırmıştır, süt ürünleri üretilmektedir, herkesin tükettiği. Herkes çok mutlu ama en mutlusu Mustafa Kemal Atatürktür.
Nebizade diye bir arkadaşı vardır Atatürk'ün, Nebizade’nin kafası çok karışık. "Yahu paşam senden başka bir tek kişi burada bir ağaç yetişeceğine inanmadı. Peki sen nasıl anladın burada orman olacağını?" der. "Gel Nebizade gel, şimdi anlatayım sana. Hani Tahsin Coşkan’ın burada birşey yetişmez dediği günün akşamı var ya, o akşam tebdili kıyafetle Çankaya’dan kaçtım, buradaki köylülere geldim. Köylüler beni tanımadılar. Köylülere, "Ağalar," dedim "burada ağaç yetişip yetişmeyeceğini bana en kolay yoldan nasıl ispat edersiniz?". Al dediler, bana bir testi su verdiler, bir de kazma kürek. "Kaz orayı iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz". Ah o iki gün Çankaya’da nasıl geçti bir Allah bilir bir de ben. İki gün sonra gittim testiyi çıkardım, testinin içinde su yoktu. Boş testiyi köylülere uzattım. Dediler ki bana "Ağa testide su kalmamış, toprak suyu emiyor, bakma bunun üstünün kurak olduğuna, biraz uğraş burda ne ekersen biçersin". Ve hani Tahsin Coşkan’ın o raporu bana getirdiği gün ben çoktan projeye başlamış epey de ilerlemiştim”
Ve Atatürk ağaç bile yetişmeyen bir yerde insanın nasıl yaşayabileceğini kendi kendilerine soran ve Ankara'nın devlet merkezi (Başkent) oluşunu affedilmez bir hata sayan insanlara yepyeni bir mucize göstermiştir...
Halkını küçümsememiş duygu ve düşüncelerine saygı gösteren anlattıklarından ders alacak kadar değer veren onurlu önderimizin bir ülkeyi esaretten kurtaran gerçek halk kimliği kazandıran ve hiçbir ülke vatandaşının yapamayacağı ve inanamadıkları,mucize olarak nitelendirdikleri devrimleri adeta bir anda gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürkü saygıyla sevgiyle anıyoruz.
Cumhuriyeti emanet alan gençler olarak çok önemli ve gurur verici dersler hafızamıza kazınmıştır.
Her kötü şey iyiliklere olanak tanır adeta yol açar.
Aydınlattığın yoldan yürümeye sevgiyle,gururla devam edeceğiz.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.

Kaynak: İçimizden Biri Atatürk, Prof. Dr. İlknur Güntürkün Kalıpçı
http://gundenkalan.blogspot.com/2006/11/atatrke-dair.html
http://www.aoc.gov.tr/tarihce.html

15 Ekim 2007 Pazartesi

Sadece bir an..

Bugün benim yazım gibi geç olmadan birşeyler yapma zamanıdır silkinip!!Herşeyi bırakıp bugün bir düşünün altında soluklanacağınız bir ağaç olmasa neler olur yalnızca düşünün!!

9 Ekim 2007 Salı

Beyşehir Pembeleri

Beyşehir Gölü havzasında kiloluk organik domatesler yetişiyor
1 ve 2 kilogram ağırlığına ulaşan organik domatesler yetiştiren Karabacak ailesi, ürünleri pazara çıkarmadan tarlasında satışa sunuyor.
Göle kıyısı olan Beyşehir ilçesine bağlı Karadiken köyünde organik sebze ürünleri ile kavun ve karpuz yetiştiren Abdullah Karabacak, bu işi eşi ve çocuklarıyla birlikte yürüttüğünü belirterek, "Bu işin üstadı eşim. Bu sebze bahçesinde ağırlığı 1, 1,5 kilograma ulaşan domatesler yetiştiriyorum. Hatta geçtiğimiz günlerde 2 kilogram ağırlığı olan domatesleri istediği için bir müşterime sattım. Bu ürünleri hiçbir gübre ve katkı maddesi olmadan burada üretiyorum. Tadı ve aroması farklı olan, doğal ortamda yetiştirdiğim bu ürünlere ilçemizin yanı sıra Konya'dan gelen müşterilerimiz de büyük ilgi gösteriyor. Yol kenarında bu ürünleri satıyorum. Yetiştirdiğim sebze ürünleri içerisinde özellikle ağırlığı 1 kilogramın üzerine çıkan domatese büyük bir ilgi var. Manavgat'tan özel olarak getirterek ektiğim tohumdan pembe renkli, organik domatesler üretiyorum. Üretimi konusunda hiçbir teknik destek almadık. Beyşehir Gölü havzasında bu özellikte, bu ağırlıkta bizden başka bir domates yetiştiren olduğunu tahmin etmiyoruz” dedi.Karabacak, göl kenarındaki tarlasında üretim yaparken haftada 2 defa sulama yaptıklarını belirterek, "Tek sıkıntı Beyşehir Gölü kıyılarındaki çekilme. Gölün çekilmesi biz üreticileri mağdur ediyor. Çünkü, gölden uzattığımız su borularıyla tarlamı suluyorum. Ama göl suları çekildiği için tarladan uzaklaşıyor ve her defasında uzattığımız boruların boyu daha da uzuyor. Organik tarım yaparken yaşadığımız en büyük sıkıntı bu” şeklinde konuştu.
Kaynak

8 Ekim 2007 Pazartesi

Çiftçi eşlerinin garip tepkisi Ve Üretime tepki..

AFP - PARTHENAY - Batı Fransa'dan 12 çiftçi ve çiftçilerin altısının eşleri bir yardım derneğine destek olmak için çıplak poz verdi. Çiftçiler ve eşleri gösteride bir de mesaj verdi: "Görgüsüz taşralı ahmak sürüsü olarak algılanmaktan artık bıkıp usandık!" 35 yaşındaki sığır yetiştiricisi Patrice Boignot "Bir çiftçinin eşi olmanız, illa ki çiftçi olduğunuzu göstermez. Buradaki altı çiftçi eşinin arasında veteriner, hemşire hatta güzellik uzmanı bile var" diyerek varolan yanlış imajı düzeltmeye çalıştı. Gösterinin ana amacıysa çiftçilerin eşleri hakkında toplumda süregiden önyargıları kırmaktı.
Haberin geldiği yer Fransa demek ki avrupa ülkelerinde de çiftçilere karşı önyargı mevcut.Üretimin bu kadar kutsal ruhu okşayan ve zevkli olması aslında tüm öryargıları aşsada eşlerde bir sıkıntıya sebep olmuş.Kültürel düzeyle çiftçilik arasında hissedilen tezatlığın bir avrupa ülkesinde yaşanması beni biraz şaşırttı.Oysaki onlar çok gelişmiş biz az gelişmiş ülkeydik :D
Ulu önderimizin çiftçiye bakışı ve saygısı bize;pekçok avrupa ülkesinden daha gelişmiş bir ülke bir Cumhuriyet bıraktığını açıkça onaylatıyor, gözler önüne seriyor!!!
Günümüz Türkiyesinde de aynı tepki suni yaşatılmak istense de bunun başarılamadığı kanısındayım.Ziraat ülkemizde yakın zamana kadar istenmeyen sevilmeyen rağbet görmeyen bir sektör gibi gösterilmeye çalışıldı.Ziraat fakültelerine destekler azaldı,bilimsel çalışmalar yavaşladı.Yerli çeşitler kaderlerine bırakıldı..Neden?Çünkü Üreten bir toplum özgür ve güçlüdür..Kimseye muhtaç değildir.
Türklerin ana özellikleriyle aynı..Özgür ve güçlü,zamanla global törpülerle aşındırılmak istensede biz aynıyız hala..
Bizi biz yapan yanımız tarım ülkesi olmamızdan geçiyor.Her nekadar 1. sınıf tarım arazilerimizin bir kısmında bazı global firma fabrikaları bulunuyorsa,sanayi,taş ocakları tarafından alınsa da üretim yapılmaya devam edilecek.Üretime tepki hayata tepki demek olur!!

6 Ekim 2007 Cumartesi

Kuzey Kutbu Gözlerimizin Önünde Eriyor

Kuzey Kutbu’nda 22 derecelik rekor sıcaklık endişe yaratıyor. Uzmanlara göre, küresel ısınma tehdidi öngörülenden daha ciddi...
İSTANBUL - Kuzey Kutbu’nda sıcaklık rekor derecelere ulaştı. Kanadalı bilimadamları, ortalama sıcaklığın 5 derecede seyrettiği yaz aylarında termometrelerin 22 dereceyi gösterdiğini tespit etti. “Kuzey Kutbu gözlerimizin önünde eriyor” diyen uzmanlar, yaşananların tahminlerin çok daha ötesinde ciddi bir tehlike sinyali olduğu görüşünde birleşiyor...
Son aylarda Kuzey Kutbu’nda yaşananlar, dünyayı tehdit eden küresel ısınmanın ciddi etkilerine dair önemli işaretler veriyor.Yaz aylarında ortalama sıcaklığın 5 derece civarında seyrettiği Kuzey Kutbu’nun bazı bölgelerinde geçen 2 ayda sıcaklık 15 derece artarak 22 dereceyi buldu.Gün içinde 10-15 ve en yüksek 22 derecelik sıcaklıkların tespit edildiğini belirten kanadalı uzmanlar, bu durumu endişeyle takip ediyor.Uzmanlara göre, sıcaklığın bu kadar yükselmesinin nedeni sera gazı salımının yol açtığı küresel ısınma.Bilimadamları rekor sıcaklık artışını, küresel ısınmanın daha önceki öngörülerde küçümsendiği ve tehdidin çok daha büyük olduğu şeklinde yorumluyor. Kısa süre önce Amerikan Kolumbiya Üniversitesi’nde görevli uzmanlar, Kuzey Kutbu’nda buzullarla kaplı alanın şu ana kadar kaydedilen en düşük seviyeye indiğini açıklamıştı.Bu durum, Kuzey Kutbu’nun kuzeybatı geçişinin de ilk kez deniz ulaşımına açılmasına yol açmıştı.
Bilimadamları, 2040’a kadar Kuzey Kutbu’nda hiç buzul kalmayacağını düşünüyor.

Ekolojik plastik geliyor..

AA - WASHINGTON - ABD'deki Michigan Üniversitesi araştırmacıları, 'kâğıt kadar ince, çelik gibi sağlam' plastik üretti. Kil ve zehirli olmayan bir yapıştırıcıdan üretilen plastiğin, doğada kolay yok olma özelliğine sahip olduğu açıklandı. Araştırmayı yürüten Nicholas Kotov, bu plastiğin ekolojik olarak tanımlanabileceğini ve üretim maliyetinin de düşük olduğunu anlattı. Bu malzeme kimya fabrikalarında gaz elemanlarını ayırmak için gereken enerji tüketimini azaltabilecek, mikroçip ya da biomedikal sensör teknolojisini iyileştirmek, güvenlik araçlarını korumak için daha güçlü ve daha hafif zırh üretmek gibi amaçlarla kullanılabilecek.
Böylece seralarda kullanım süresi daha uzun doğayı daha az kirletecek maliyeti düşük bir ürün bulunması oldukça sevindirici...Demire alternatif demir kadar dayanıklı maliyeti düşük ürünler üretilebilirse örtüaltı tarımı hızla artacaktır.
Dünyamızın hızla değişen iklim faktörleri,gece gündüz sıcaklık farkının artması önümüzdeki yüzyıllarda bazı bitki ve hayvan türlerinin yokolma tehlikesiyle karşı karşıya gelmesine yol açabilir.Canlılar hızla doğaya adapte olsalarda üretimdeki sınırlamalar varlıklarını zora sokabilir.
Bu konuda ne yapabiliriz?Teknolojik,bir o kadarda doğaya uyumlu örtüaltı yetiştiricilik yapılabileceğine inanıyoruz.
Gelişen teknoloji predetörler(kısaca zararlı böcekleri yok eden böcekler) tuzaklar ve daha gelişmiş sistemlerle kültürel önlemlerle insana dost,doğaya zarar vermeyen verimi iyi tarım hayal değil.Bu gerçekleştirilirse önümüzdeki yüzyıllarda açlık tehlikesi çekilmeyen su kaynakları tükenmemiş insanlar ve yeni bir dünya neden olmasın?Bir düşünün...

5 Ekim 2007 Cuma

Genel Kanı Hormon Bilmecesi

Son yıllarda akşam haberlerinde izleyici donuk gözlerle haberleri izliyor.Çünkü haber önemli..Midemize gidiyor sonuçta.Spiker dehşetle hormonlu salatalık buzdolabında büyüyor diye konuşurken izleyicinin harereti bir kat daha artıyor.

Tabii konuya hakim bir uzman görmek mümkün değil.Yıllarca belki yüzlerce haberi yapıldı bir kez bir ziraat mühendisine fikri görüşü sorulmadı.Haberden ödün vermez kanallar gerçek tüketiciye gerekli bilgileri sunmadılar.Hormon nedir kullanım amacı anlatılmadı.İşte gerçekler..


Hormon dediğimiz madde pek çok çesidi bulunan bitkinin çeşitli yerlerinde bitkinin gelişimini düzenleyen maddedir.Büyürken köklenirken bir şeye uzanırken hatta ölüp yaprakları dökülürken ve tomurcuklar uyurken hormonlar iş görür.Gündemi sarsan hormonun kullanım sebebi ise yeterli döllenme olmadığı zaman meyve elde etme amaçlı kullanılır.Bitkiler kapalı bir alanda yetiştirildikleri vakit yeterli çiçek tozu tozlanmazsa yeterli meyve alınamaz.Ve verim düşer.
Artık yeni teknolojilerle hormona pekçok alternatif bulunmakta!

Bunlardan biri yabani bir arıdan üretilen ıslah edilmiş bombus arıları.Kovanla sera alanına ve açık tarlayada yerleştirilebiliyor.Açık alanlarda da verimi arttırıcı özelliğe sahip.En iyi yanlarından biri nadir telaffuz edilen kimyasal kullanımını kısıtlaması.Ve hormona kıyasla verimin artması.
Diğer bir yol ise çiçek salkımlarını askı telini sallayarak veya el yada titretici aletler yardımıyla tozlanmayı sağlamak.
Peki söylenilene göre salatalıkta hormon kullanılıyormu?
Salatalık bilinenin aksine hormona ihtiyacı bulunmayan bir bitkidir.Döllenmeden (Partenokarp) meyve oluşturan bir türdür.Erkek çiçekler yetiştirilen çeşitlerin çoğunda yoktur.Kısacası zaten çok hızlı gelişen bu türde hormon kullanılmaz.Bazı çeşitler sabah akşam toplanacak kadar hızlı büyümektedir.
Peki marketten aldığımız sebze meyvede hormon olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Hormonlu bir sebzede normal sebzedeki gibi çekirdek bulunmaz.Çünkü sebze döllenmeye gerek duymadan hormon uyarısı ile oluşmuştur.Hormonlu sebzelerde Az miktarda çekirdek olabilir domateste çekirdeklerin olduğu çekirdek evi boşsa hormon ihtimali çok yüksektir.Ayrıca fazla hormon kullanımı meyve etinde damarlanmaya sebep olur.Sadece aromaya bakılarak anlaşılamaz.
Çilekte tespit;çilek bir çiçek topluluğudur.Çekirdekleri meyve dışında çok küçüktür.Biraz zor olsada çekirdek bir çatal yardımıyla ezilerek içine bakılabilir.İçinde beyaz renkli embriyo bulunuyorsa hormonsuz demektir.Yinede gösterişsiz küçük meyveli çileklere yönelirseniz riski azalır.Bu İri çeşitlerin tümünün hormonlu olduğu anlamınada gelmez.
Kapalıyken döllenen çiçeklere sahip sebzelerde de hormon kullanılmamaktadır.Örnek Bezelye, Fasulye, Bakla gibi.
Biber domates patlıcan kabak gibi sebzelerde hormon kullanımı söz konusu.Uyanık davranıp çekirdeklerini kontrol edin zira pek çok üretici bombus kullanmaktadır.Arı domates kullanılan seralarda ilaç kalıntı olasılığı oldukça düşüktür
Basında ilaçların kullanımına yönelik çok az uyarı görüyoruz.Ve hormonun üstüne fazla gidildiği kanısındayım.Kullanılmakta olan çok sayıda ilaç mevcut,Ve asıl önemlisi bilinçsizce uzman yardımı alınmadan yapılan uygulamalar.
İlacın bir zehir olduğunu unutmayın.
Kullanıyor iseniz mutlaka ama mutlaka uzmanlara başvurun.Ürettiğiniz çeşite göre ilaç kullanın.

Biberin Küçük Sırrı..

Kırmızı biberle acısız anestezi
Klasik anesteziye yol göründü... Kırmızı biberden de bir madde alınarak geliştirilen anestezi türüyle bilinç kaybı gibi yan etkiler önleniyor.

WASHINGTON - Tıpta devrim niteliğinde olduğu düşünülen yeni bir anestezi türü geliştirildi. ABD'li araştırmacıların, özellikle cerrahi, dişçilik ve doğumda, ağrı tedavisini dönüştürecek buluşu tıpta, 1846'da eterin bulunmasıyla cerrahide yaşanan devrime benzer bir büyük sıçrama yaratabilir. Şu anda kullanılan yöntemde, lokal anestezi ilaçları sadece ağrıyı hisseden hücreleri değil tüm sinir hücrelerini uyuşturuyor; bu da geçici felç ve hissizliğe neden oluyor. Yeni anestezideyse, yalnızca ağrıyı hisseden sinir hücreleri hedef alınıyor; kas hareketi ve dokunma gibi duyulardan sorumlu hücrelere dokunulmuyor. Yeni formülde, kırmızı biberin içinde bulunan ve bugünkü anestezinin yarattığı yan etkilere, örneğin bilinç kaybına veya felce neden olmayan etkin madde 'kapsaisin'le, genel geçer lokal anestezi ilacı 'lidokain'in türevi olan QX 314 bir arada kullanılıyor.
Sadece ağrı veren hücreyi hedefliyor Massachusetts Hastanesi'nden Dr. Clifford Woolf ve Harvard Tıp Okulu'ndan Prof. Bruce Bean, bu iki kimyasalın bir araya geldiğinde, yalnızca ağrı sinyali veren sinir hücrelerini hedef aldığını ve o hücrelerin beyne 'acı' sinyalleri göndermesini engellediğini gözlemledi. Bu iki molekülün acıyı durdurmasının sırrı, yalnızca acı tespitiyle görevli sinir hücrelerinin gözeneklerini hedef alabilmelerinde. Bu bileşim, acıyı ileten sinir hücrelerinin dışarıyla bağlantısını da kesiyor. Yöntemin diş operasyonlarında, diz ve diğer eklem ameliyatlarında, doğumda ve kronikleşme potansiyeli taşıyan ağrıların tedavisinde faydalı olacağı düşünülüyor. (Reuters, Independent)

Haberin aslı böyle bibere acılığı veren madde Kapsisin yada kapsaisin çok ilginçtir acıları dindirmekte kullanılıyor.Yalnız ilginç olan diğer bir olayda kapsisin içeren kremlerin olduğu ve bu madde acı kesmekte kullanılmakta yani bu şu demek oluyor.Keşif bu iki maddenin gösterdiği etki.Biberin sırrı çoktan keşfedilmiş hatta googleda yapılan bir aramada bu kaynağı buldum.
Ayrıca bitkilere karşı doktorların genel bir tepkisi bulunmakta fakat farmakolojininde doğuşunda doğa yeralmaktadır.Pekçok üründe bitki ekstratları yer almaktadır.Bu karşı duruşların ortaya koyduğu sonuçlarda sorunlarda sonuçsuz kalınca alternatif tıp yöntemleri yine etkin hale gelecektir ister istemez umarım ki gereği gibi araştırılıp önyargıların ötesinde yararlanma amacı güder insanoğlu yoksa işi çok zor..

26 Eylül 2007 Çarşamba

Tuzluluk dünya topraklarının önemli sorunlarından biridir. Dünyada her yıl 10 milyon hektar arazi tuzluluk nedeniyle elden çıkmaktadır. Tuzluluk; özellikle kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yıkanarak yer altı suyuna karışan çözünebilir tuzların yüksek taban suyuyla birlikte kapilarite yoluyla toprak yüzeyine çıkması ve buharlaşma sonucu suyun uçmasıyla toprak yüzeyinde birikmesi olayıdır. Tuzlanmanın başlıca nedenleri;
- Kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yetersiz yağış ve yüksek buharlaşma
- Taban suyu akışını engelleyen geçirimsiz tabakalar ve yüksek taban suyu
- Okyanus kenarlarındaki delta ovalarında okyanus etkisi ile tuzlanma
- Yanlış sulama ve kötü drenajdır.
Potasyum (K) bitkiler için zorunlu bir besin elementi olup çoğunlukla bitkilerde
en fazla bulunan katyondur. Ancak sodyum (Na) ise bitkiler için mM düzeyde
bile toksik olabilmektedir. Potasyum noksanlığı ve Na toksitesi dünyada yaygın
olarak görülen ve bitkisel üretimi sınırlayan önemli problemlerdir. Yapılan
araştırmalar göstermiştir ki K noksanlığının olduğu alanlarda tuzluluk
bitkilerde daha fazla olumsuz etkide bulunurken, potasyumun yeterli ve fazla
olduğu bölgelerde ise tuzluluk bitkilerde daha az olumsuz etki yapmaktadır.
Sonuç olarak;


1) Potasyum besin elementi tüm kültür bitkileri için stres
şartlarına uyumu kolaylaştırıcı bir etki göstermektedir.
2) Potasyumun stoplazmada optimum oranları, hem hücre içi
elektrolitik dengeyi sağlamakta, hem de fazla miktardaki Na
iyonları için aynı membran bağlama yörelerinde rekabet
sağlama gücünü arttırmaktadır.
3) Potasyum stres altındaki bitkilerde “ozmoregülasyonu”
kolaylaştırarak bitkinin besin maddesi ve su alımına katkıda
bulunmakta ayrıca bitki su tüketimini dengelemektedir.
4) Stres altındaki bitkilere ilave sağlanacak potasyum verilirken,
uygun doz ve form ayarlaması, besin çözeltisinin EC kontrolü
açısından önem taşımaktadır. Uygun dozlar çoğunlukla mM
düzeylerinde ve bitki türüne göre değişmektedir.


Kaynak
Cengiz Kaya1 A.Levent Tuna2
1 Doç.Dr. Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, Şanlıurfa
2 Yrd.Doç.Dr. Muğla Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muğla
Canan ÇELİK, Ziraat Yüksek Mühendisi, IZOTAR A.Ş.

6 Eylül 2007 Perşembe

Bir cennet meyvesi...




Nar (Punica granatum),
Lythraceae familyasından içinde küçük çekirdekler ve meyve gövdesini oluşturan yüzlerce tanecikten oluşmuş, hafif ekşi tadında ılıman iklimlerde yetişen özellikle Anadolu ve İran'da yetiştirilen bir meyve türü. Türkiye'de Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yetişir.


Haziran-Temmuz aylarında kendine has kırmızı renkli çiçekler açan, iki ile beş metre boylarında ağaççıklardır. Gövdeleri gayri muntazamdır. Yapraklar karşılıklı, kısa saplı ve kırmızı kenarlıdır. Çiçekler kısmen sapsız, tek tek ve birkaçı bir arada bulunur. Çanak yaprakları kırmızı renkli, dökülmeyen ve etlidir. Meyveleri küre şeklinde ve portakal büyüklüğünde, önceleri yeşil, olgunlukta kırmızımsı renkte, derimsi kabuklu, çok tohumlu ve etlidir. Meyvenin yenen kısmı, tohumlarının etli ve bol usareli olan kabuğudur.


Bitkinin tohumları meyve olarak yenildiği gibi, gövde-kök ve dal kabukları ile meyve kabuğu da tıbbi olarak kullanılır. Kök ve gövde kabuğu tanen, nişasta ve alkaloitlerden pelletierin taşır. Nar meyvesi kabuğu tanen, triterpenler ve az alkaloitler ihtiva eder. Demir, potasyum ve C vitamini açısından çok zengin olduğu için en ideal taze tüketilmesidir. Ekşi nar sularından, sirke ve sitrik asit elde edilmekte ayrıca kaynatılıp koyulaştırılarak çorba ve salatalarda limon yerine kullanılır.
Nar ağacı kabuğu çok eskiden beri bilhassa barsak şeritlerine (tenyalara) karşı kullanılır. Bu yüzden veteriner hekimliğinde özellikle sığırlardaki tenyalara karşı kullanılır. Yalnız zehirlenmelere yol açabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Nar meyvesi kabuğu, ishale karşı (% 15'lik) çay halinde kullanılabilir. Nar, çarpıntıya iyidir. Mideyi kuvvetlendirir.Kanser hücrelerini baskılar. Özellikle de cilt ve prostat kanserini önleyici etkisi vardır.Tansiyonu düşürür , kalbi korur.Kolesterol ve şekeri dengeler.Mikrop öldürücü etkiye sahiptir.Bağışıklık sistemini güçlendirir.Damar sağlığını korur. Kan yapar,enerji verir.Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir.
Nar kabuğundan bulunan zengin tanen; deri işleme sanayinde ve meyve sularının durulaştırılmasında ve çinko zehirlenmelerinin önlenmesinde yoğun olarak kullanılır.Nar çekirdekleri pamuk tohumu ile aynı oranda yağ içermektedir. Yağ sanayinde arta kalan posa, östrojen hormonu içeren en zengin bitkidir. Bu da besin unu olarak hayvan yemlerine katılarak süt verimini arttırır.
Nar kabuğu ve çiçeklerinden boya ve mürekkep imalinde yararlanılır.Ayrıca yün iplikler, sarımsı renklere boyanabilir.Ayrıca meyve ve gövde kabukları mordanlarla birlikte yün ipliklerin esmer-sarı, sarı veya siyaha boyanmasında kullanılır.



Çiçekler
İki eşeyli, büyük, kendine özgü nadiren sarı yada beyaz renkte ve kokusuzdur. İlk dönemde oluşan çanak şeklinde çiçekler meyve bağlanmaktadır. Diğer meyve türlerine göre daha geç çiçek açtığı ve çiçeklenme periyodu uzun olduğu için çiçeklenme döneminde oluşabilecek ilkbahar geç donlarından korunur ve aynı ağaçta uzun bir zaman periyodunda gerçekleşen çiçeklenme nedeniyle soğuk zararı söz konusu olsa bile yeni açan çiçekler sayesinde üretici zarar görmez.



Meyveler
Meyveler parlak kırmızı, sarımsı yeşil ya da beyazımsı renkte derimsi yapıda bir kabukla kaplıdır.5-15cm çapında ve küreseldir. Meyveler taneli tohumlar köşeli ve serttir. Hasat edilen meyveler dayanıklı meyve kabuğu nedeniyle depolama ve taşıma sırasında diğer meyvelere oranla daha az zarar görür. İri meyve yapısına sahip olduğu için hasat kısa zamanda yapılır.



Tozlama
Büyük ölçüde böceklere olur. Bazı narlar ise kısır çiçeklere sahiptir.
İklim istekleri
İklim ve toprak istekleri bakımından seçici olmayan ve deniz seviyesinden 1000m yüksekliğe kadar hemen her yerde yetiştirilir.Yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı geçen yöreler uygundur.
Kışları sert geçen bölgelerde güneye yakın yönlerde don zararından kaçınmak için önlenebilir. Bitki genellikle -10’C dereceye kadar dayanır. -15’C ve daha düşük sıcaklıklarda dallar, -20’C de bitki zarar görür. Tropik iklimlerde her dem yeşil olmasına karşılık, Suptropik ve ılıman bölgelerinde yaprağını dökmekte çok az bir soğuklama ihtiyacı göstermektedir.


Topraklama İstekleri
Nar, çok çakıllı kumlu topraklardan, killi ve ağır topraklara kadar hemen her türlü değişik toprak tiplerinde yetişebilir. Ekonomik ürün alabilmek için en uygun topraklar;derin, tınlı, geçirgen, hafif alkali, organik maddelerce zengin olanlarıdır. Ayrıca çok kurak ve çok nemli topraklar koşullarında da yetişebilir. Birçok bitki türü için zararlı olabilecek 6 milimhos/cm tuz miktarına tolerans gösterebilmekte,her iklim şartında 150 ile 200 yıl kadar yaşıyabilmektedir.
Dikim
Narlarda genellikle ilkbahar ve sonbahar dikimi yapılır.Nar bahçesi 2,5m*4m, 3m*4m , 4m*4m veya 3m*5m aralıklarla tesis edilir.Fidan çukurları 40 cm çapında 40-50 cm derinlikte açılır. Çukurun içine 2-3 kürek yanmış çiftlik gübresi ile toprak karışımı konur. Bir yaşlı fidanlar, kök boğazının toprak seviyesinde olmasına dikkat edilir. Fidanın yanına herek çakılarak bağlanır.Fidanın çevresi çanak yapılarak bolca can suyu verilir.
Budama
Budama zamanı kışın ve yazın olmak üzere iki devrede gerçekleşir.İlk yıl dikiminden sonra fidanın boyu 50- 60 cmden budanır. Eğer fidanın boyu kısa ise, sürgünler 2-3 göz üzerinden kesilerek kuvvetli büyüme teşvik edilir. Çalı formunda bitki olması nedeniyle dipten farklı yönlerden çıkan 3-4 dal seçilerek 50-60 cm2den tepeleri vurulur.Alçak taçlanmaları sağlanır.Bunların dışında çıkan dip sürgünleri devamlı kesilir.Şekil budamasına 2-3 yıl devam ettikten sonra, ağaç verime yatınca, meyve veren dallar uç kısımlarda olduğu için uç alma işlemi bırakılır. Seçilen 3-4 gövde dışında çıkan dip süpürgeleri obur ve kurumuş dallar kesilir. Nar dikiminden itibaren 3.yılda ürün vermeye başlar. 5. ve7. yıllarda tam verime geçer. Uzun yıllar verim verir.Ağaç yaşlandığı ve verim azalması başladığı zaman (20-30yıl) toprak üstü gövdeleri kesilerek yeni sürgün teşekkülü sağlanarak gövdeler gençleştirilir.
Gübreleme
Gübreleme yaprak ve toprak analiz sonuçlarına göre yapılmalıdır.Bilinçli bir gübrelemenin amacı, bitkinin ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin, gereken miktarda ve zamanda, bitkinin alabileceği formlarda toprağa vermektir. Eğer analiz yaptırılmadıysa ve besin elementi noksanlığı belirtileri görülmüyorsa organik gübre verilir.
Organik gübreler içinde en çok kullanılan çiftlik gübresidir.Çiftlik gübresi hem bitki besini içerir hem de toprak ıslah edici özelliği vardır.İlk yıllarda ağaç başına 5-10kg çiftlik gübresi verilmeli daha sonraki verim yıllarında 40-50kg a kadar çiftlik gübresi gövde çevresine dal uçlarının ulaştığı mesafeye kadar serpilerek toprağa karıştırılmalıdır.
Ayrıca narlara organik gübre olarak fiğ ve bakla bitkileri dikiminden önce veya sonraki yıllarda sıra aralarına dikilir. Çiçeklenme döneminde sürülerek toprağa gömülür.
Genel olarak verime yatmış narlarda ticari olarak:
Amonyum sülfat:500-600 gr
Triple süper fosfat:200-300gr
Potasyum sülfat:150- 300gr uygulaması yapılabilir.


Sulama
Narlar sıcak ve kurak hava şartlarının yanı sıra, nemli ve serin toprak şartları isterler. Yağışların yeterli olmadığı dönemde narlarda sula şarttır. Kaliteli ve bol ürün elde etmek ve meyvelerin çatlamasını önlemek için düzenli, sulamanın (10-15 gün arayla) önemi büyüktür.Nar sulama zaman ve miktarları iyi ayarlanmalıdır. Eksik veya aşırı ya da sulamalarda meyve kabuğunda çatlamalar görülebilir. Narlar genellikle tava ve karık usulü yöntemi ile sulanmaktadır. Damla sulama, mini spring veya sızdırma usulü sulama narlar için idealdir.Özellikle odun gözlerinin sürmesi, çiçek tomurcuklarının görünmeye başlaması ve meyve gelişmesi döneminde bol miktarda sulanmalıdır.Meyve olgunlaştığında derimden 10-15 gün önce sulama kesilmelidir.
Toprak İşleme
Narlarda toprak işleme diğer meyvelerde olduğu gibi yapılır. İlk yıllar toprak derin sürülerek mümkün olduğu kadar ağaç gelişmesine yardımcı olmak ve ot kontrolünü sağlamak hedeflenir.Diğer yıllarda toprak işleme ot kontrolü ve toprağın havalandırılması fazla derin olmayacak şekilde ağacın köklerine zarar vermeden yapılmalıdır.
Hasat ve Depolama
Narlar çeşide özgü irilik ve rengi aldığında ve kalikslerin dışa doğru kıvrılmaya başladığı devrede, bölgelere göre değişmekle birlikte genellikle ağustos ayından başlayarak kasıma kadar uzun bir süre hasat edilir.Hasadın geniş bir zaman periyoduna yayılması işçi bulma ve pazarlamadaki sıkışıklığa engel olur. Nar meyvesi sonbaharda toplandığı için halk arasında doğal olarak nemli ve serin yerlerde (kuru kum) 2-3 ay saklanmalıdır.İdeal depo şartlarında (+5 C de %75-80 oransal nem) 2 aya kadar sağlıklı bir şekilde muhafaza mümkündür.Narlar genellikle tek tek makasla kesilerek hasat edilirler.Hasattan sonra bir kısmı pazara bir kısmı depoya konularak muhafaza edilir.
Kaynak:Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (YAYÇEP)meyvecilik 2
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nar

2 Eylül 2007 Pazar

Dünyanın bitki ve iklim arşivi Van Gölü’nde


Alman jeologlar, Van Gölü’nün dibinden alınacak örneklerle, dünyanın neredeyse 1 milyon yıllık bitki ve iklim tarihini ortaya çıkarmayı planlıyor.

BERLİN - Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung gazetesi, Van Gölü’nde yapılacak bir araştırmayı sayfalarına taşıdı. Bonn Üniversitesi yürüttüğü projeyle dünyanın yüzbinlerce yıllık bitki ve iklim arşivinin ortaya çıkarılması planlanıyor.
Milyonlarca yıldır her yaz milyonlarca polen Van Gölü’nün tabanında birikiyor. Avrupa’nın büyük gölleri arasında yer alan Van Gölü, kapalı bir göl ve akıntı bulunmuyor. Bu nedenlerden dolayı, az bulunan bir ‘polen arşivine’ sahip.
Bonn Üniversitesi Jeoloji Uzmanı Profesör Thomas Litt, projeyi, “Gölün dibinde biriken tortudan alacağımız örneklerle, farklı polenlerin karışımını inceleyip, hangi bitkilerin ne zaman yetiştiğini anlayabileceğiz. Ayrıca geçmiş yüzyıllarda ne tür iklim koşulları olduğunu, geçmiş yıllardaki sıcaklığı ve kuraklığı araştırabileceğiz” şeklinde açıklıyor.
Bölgede gerçekleşmiş her volkanik aktivite de, göl tabandaki birikinti aracılığıyla ortaya konacak. Uzmanlar tortu katmanlarının incelenmesini, tıpkı ağaçlarda bulunan halkalardan ağacın yaşının hesaplanması gibi olduğunu belirtiyorlar. Yakında başlatılacak projede Alman, İsviçreli ve Türk biliminsanları görev alacak. Bu proje için 1 milyon Euro’luk yardım sağlandı. 3 yıl önce yaptıkları araştırmalarda 20 bin senelik bir arşiv ortaya çıkaran Thomas Litt ve diğer uzmanlar, bu projeyle en az 400 bin senelik arşiv çıkaracaklarından umutlular.

NTV-MSNBC
Güncelleme: 12:09 TSİ 30 Ağustos 2007 Perşembe

17 Ağustos 2007 Cuma

İklim Dostu Şehir Auroville

Bir rüya şehir hayal edin. Onlarca milletten insanın biraraya gelip, kendi elleriyle inşa ettikleri bir şehir. Barışın ve birliğin temel çıkış noktası olduğu, insanın doğadan ayrı olmadığı prensibine dayanarak kurulmuş bir şehir. 28 Şubat 1968 günü, o sırada yalnızca bir hayal olan rüya şehrin merkezinde, 124 milletin temsilcileri kendi topraklarından getirdikleri topraklarla, Auroville’in temelini attılar. Auroville bugün, Güney Hindistan’ın Pondicherry kentinin 12 km. kuzeyinde, 35 farklı milletten, 2 000 sakiniyle, ekolojik-spiritüel bir şehir.

Sürdürülebilir kalkınma, çevresel yenilenme, sanat, yoga, meditasyon, kaynak korunması, sürdürülebilir tarım, atık ve su yönetimi konularında da oldukça gelişmiş bir şehir. Şehirde; konaklama bölgesi, sanayi bölgesi, uluslararası bölge, kültürel bölge ve yeşil bant bölgesi mevcut. Bu bölgelerin tümü, çevre dostu bir şekilde, doğaya zarar vermeden inşa edilmiş ve bence en ilginci yeşil bant bölgesi. Yeşil bant bölgesinin üç temel kullanım kategorisi var. Bunlar; tarım ve çitfçilik, orman ve çevresel yenilenme. Yeşil bantın ilerde şu anda çapı 1.25km. olan şehir alanını, 1.25 km’lik bir kalınlıkta çeperleyerek, dışardaki kent kaosundan koruması planlanıyor.
Auroville topluluğu yenilenebilir enerji konusunda da dünyada başı çekenler arasında. Şehirdeki ilk güneş panelleri 80’li yılların başlarında kurulmuş. Bugün, Auroville’de 150’den fazla ev tamamen fotovoltaik panellerle enerji ihtiyacını karşılıyor. Şehirdeki bazı topluluklar sadece güneş ve rüzgar enerjisi kullanıyor. Auroville'in şu anda sahip olduğu fotovoltaik enerji kapasitesi, bütün Hindistan’ın sahip olduğu fotovoltaik enerji kapasitesinin %15’i. Şehirde güneş enerjisi; ısınmada, elektrik üretiminde, yiyecek kurutmada ve pişirmede kullanılıyor. Merkezi mutfakta kullanılan güneş yansıtıcısında hergün 2000’den fazla kişi için yemek pişiriliyor. Auroville’de tarım; mikro fıskiye ve metan gazı toplayıcıları kullanılarak, organik olarak yapılıyor.

Fotoğraf: Auroville, Tamil Nadu, Hindistan. Güneşle çalışan mutfağın üstünde, güneş yansıtıcısının kenarında koşan adam. Yansıtıcı günde 2000 kişi için yemek pişirilmesine yetecek kadar güneş enerjisi topluyor. (Kaynak: Enerji Devrimi Raporu)
Şehirde güneş enerjisi dışında, bio-kütle ve rüzgar da kullanılıyor. Rüzgar enerjisinden, şehrin kurulduğu günlerden beri aktif olarak faydalanılmakta ve bugün şehirde 30’dan fazla rüzgar tirbünü mevcut. İlk zamanlarda kurulan rüzgar tirbünlerinin yapımında ahşap ve yelken bezi kullanılmış. 1984 yılında, çok kanatlı rüzgar tibününe geçilmiş ve şu anda kullanılan AV55 modeli rüzgar pompalarıyla 100m derinliğindeki kuyulardan bile su pompalanabiliyor.
Auroville bir hayalden yola çıkıp, gerçeğe dönüşen bir rüya şehir. İnsana mucizelerin gerçek olabileceğini gösteren bir proje. Bugün, yenilenebilir enerjinin önünde duran en büyük engel olan ekonomik argümanları, yarattığı muhteşem ekolojik sanayi dengesiyle çürüten bir oluşum, başka bir yaşamın, başka bir gerçekliğin mümkün olduğunun ıspatı.
Gökdelen çiftlik gibi sehir üretim alanları ile birleşirse kendine yeten rüya gibi şehirler oluşabilir :)

27 Haziran 2007 Çarşamba

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nedir?

Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etken tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.

Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur?
Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekillidir. 6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.
Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.

Kimler Risk Altındadır?
Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar.

Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar
Veterinerler
Kasaplar
Mezbaha çalışanları
Sağlık personeli özellikle risk gurubudur.
Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır.



Henüz ergin olmamış Hylomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder; ergin kene olduğunda da hayvanlardan ve insanlardan kan emerken bulaştırır.
Kuluçka Süresi Ne Kadardır?
Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün olabilmektedir.
Belirtileri Nelerdir?
Ateş
Kırıklık
Baş ağrısı
Halsizlik
Kanama pıhtılaşma mekanizmalarının
bozulması sonucu;
- Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler
ve gözlerde kızarıklık,
- Gövde, kol ve bacaklarda morluklar
- Burun kanaması, dışkıda ve idrarda kan görülür
- Ölüm karaciğer, böbrek ve akciğer yetmezlikleri nedeni ile
olmaktadır.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tanısı Nasıl Konulur?
Kanda virüse karşı oluşan antikorların taranması tanı için en sık kullanılan yöntemdir. Bu göstergeler hastalığın başlangıcından sonra 6. günden itibaren belirlenebilir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur?

Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir fakat oldukça da zordur.
1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaş önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir.

2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir.

3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları,

4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.

5. Gerek insanları gerekse hayvanları kenelerden korumak için haşere kovucu ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir. (Bunlar sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir.)

6. Haşere kovucular hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.
7. Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır.

8. Vücuda yapışmış keneler uygun bir şekilde kene ezilmeden, ağızdan veya başından tutularak bir cımbız veya pens yardımıyla sağa sola oynatarak alınmalıdır. Isırılan yer alkolle temizlenmelidir. Mümkünse kenenin tanı için alkolde saklanması uygun olur.
(detaylı bilgi için http:/kidshealth.org/parent/general/body/tick_removal.html)

9. Diğer canlılara ve çevreye zarar vermeden, haşere ilacı (insektisit) ile uygulamanın uygun görüldüğü durumlarda çevre ilaçlanması yapılabilinir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tedavisi Nedir?
Hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastaya destek tedavisi yapılmalıdır.
Konuyu Hazırlayan: Dr Alp Akay - Başak Soyluoğlu
Kaynaklar:
http://www.saglik.gov.tr/
www.tvhb.org.tr/
http://www.medicine.ankara.edu.tr/fakulte/files/20054_9
www.cdc.gov/ncidod/dvrd/spb/mnpages/dispages/cchf.htm
www.medicine.ankara.edu.tr/fakulte/files/20054_9
http://www.hssgm.gov.tr/
http://www.cumhuriyet.edu.tr/

Kırım kongo biyolojik silah listesinde

Kırım kongo biyolojik silah listesinde Keneler vasıtasıyla bulaşan, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsünün, "biyolojik silah" olarak listelerde yer aldığı belirtilerek, resmi makamların bu konuda araştırma yapması istendi.

Ceyhan Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Koordinatörü Op. Dr. Fatih Karayandı, Türkiye'de bu yıl 10 kişinin ölümüne sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) virüsünün, "biyolojik silah" olarak listelerde yer aldığını belirterek, resmi makamların bu konuda araştırma yapması gerektiğini söyledi.
Karayandı, yaptığı açıklamada, ölümcül hastalığın ilk kez 1944 yılında Kırım'da görülmesi nedeniyle bu bölge ismiyle tıp literatürüne girdiğini, 1954 yılında Kongo'da aynı hastalığın salgın halinde yaşanması nedeniyle Kırım Kongo Kanamalı Ateşi adını aldığını belirtti.
Hastalığın 400 bin Türk'ün ana vatanı Kırım'dan sürgün edilmesinin ardından, Sovyet askerlerinde görüldüğünü anlatan Karayandı, kenelerin taşıdığı "Nairovirüs" adlı virüsün, Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) tarafından ve Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan Kimyasal ve Biyolojik Terörizm Raporu'nda biyolojik savaş ajanları arasında gösterildiğini hatırlattı.
Hastalığın çıktığı tarih olan 1944'ün bir tesadüf olmadığını ve bu nedenle biyolojik silah olarak kullanma riskinin arttığını ifade eden Karayandı, şunları söyledi: "Kırım'da ilk görüldüğü tarihin 1944'e rast gelmesi, Kırım Tatarlarının korkunç sürgününden sonra ilk kez Sovyet askerleri arasında görülmesi, adeta Allah'ın Sovyetlere bir cezası gibi. Bu mikrobun Sovyetler tarafından Kırım Tatar nüfusunu kırmak için keneler yoluyla bulaştırılmış olması ihtimali de bulunmaktadır. Elbette Kırım-Kongo kanamalı hummasının biyolojik silah olarak kullanımı hakkındaki bilgiler çok sınırlı ve komplo teorilerinden öteye gidemiyor. Yine de virüsün biyolojik silahlar listesinde yer alması, belirli bölgelerde yayılması, bu konudaki şüpheleri arttırıyor. 1944 yılında Almanya ve Rusya savaş halindeydi. Kırım'da çok önemli bir bölgeydi. Bu nedenle buradaki toplu ölümlerin sebebi kenenin biyolojik silah olarak kullanılmasından kaynaklanabilir."
Hastalığın göçmen kuşlarla yayılma gösterdiğini ve Türkiye'de en çok Tokat ve Yozgat'ta görüldüğünü kaydeden Karayandı, bu yılda yaz aylarının başlamasıyla birlikte 172 vaka görüldüğünü ve 10 kişinin hayatını kaybettiğini vurgulayarak, "Ölüm oranı yüksek, ateşli bir viral hastalık olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ciddiye alınmalıdır. Hastalığın son yıllarda Türkiye'de artmamasının sebebi ise doktorların bu alanda kendilerini geliştirmesi ve teşhisinin konuluyor olmasıdır. Bunun yanı sıra vatandaşların da bu konuda medya aracılığıyla bilinçli bir hale gelmesinin büyük bir payı var. Ancak Türkiye çok önemli bir yere sahip olduğu için virüsün biyolojik silah olabileceği ihtimaline karşılık devletin resmi makamları çalışma yapmalıdır. Şu ana kadar bu konuda resmi ve bilimsel bir veri elimizde yok ancak devletin resmi kurumları araştırmalarını yapıyordur" diye konuştu.
Kaynak:AA

15 Haziran 2007 Cuma

Kavun Yetiştiriciliği

Kavun bitkisi ılık, sıcak, güneşli bir hava istemektedir. Kavunlarda gündüz sıcaklığı 20-25°C, gece sıcaklığı 18°C dolaylarında olmalıdır.
EN İYİ TOPRAK
Derin, iyi havalanabilen, besin maddelerince zengin kumlu-tınlı veya tınlı-kumlu toprakları tercih etmeliyiz. Soğuk ve ağır killi topraklarda yapraklar sararır, gövdeler çürür ve bitkiler ölürler, kavun tohumlarının iyi bir çimlenme gösterebilmesi için uygun ortam sıcaklığı 25-30°C dir. toprak sıcaklığı ise asgari 15°C olmalıdır.
YÜKSEK NİSBİ NEM İSTER
Serada kavunların yetiştirme devresinde nisbi nem bakımından istekleri, gece % 80 gündüz ise % 50-65 dolayındadır. Hiçbir zaman nisbi nemi % 40'ın altına düşürmemek gerekir. GENELDE İLKBAHAR ÜRETİMİ YAPILIR
Kavun üretimi genel olarak ikinci mahsul yetiştiriciliği şeklinde yani ilkbahar sezonunda yapılır. İlkbahar sezonun da kavun yetiştirmede en uygun tohum ekimi zamanı 15 Aralık-7 Ocak tarihleri olarak tespit edilmiştir. Bu tarih serada bı3lunan 1. mahsül durumuna göre erkene veya ileriye alınabilir. Bildiğiniz gibi kavun gelişebilmesi için yüksek bir toprak sıcaklığı istediğinden erken ekim çok büyük avantaj sağlamamaktadır. Seraya dikim zamanıda yine 1. mahsule bağlı olarak 15 Ocak-15 Şubat arasında değişir.
FİDE NASIL YETİŞTİRİLİR?
- Fide yetiştirmesi hıyara çok benzemektedir.
Fide harcı yeteri kadar su-hava ve besin maddesini ihtiva etmelidir. Yine çiftlik gübresi, toprak ve kum karışımından hazırlanır veya torf kullanılır.
TORBALARA EKİM
Kavun tohumları daha önceden hazırlanmış olan plastik torbalara derine kaçmamak kaydıyla, yüzlek olarak ekilirler. Hafifçe sulanır ve üzeri polietilen örtüyle örtülür, çıkış başladıktan sonra bu örtü kaldırılır, eğer imkan var ise fidelikte yetiştirilen bu fide torbalarının üzerine alçak tünel tesis edilebilir, bu tesis hem gelişmeye yardımcı olur hem de dondan koruma için bir önlemdir. Toprak yüzüne çıkan bitkilerin ihtiyaç durumuna göre sulama ve diğer gerekli bakım işlemleri yapılır.
SERAYA FİDE DİKİMİ
Kavun dikilecek sera bir önceki mahsul serayı terlettikten sonra dekara 6-8 ton çiftlik gübresi serilerek güzelce sürülür, eğer toprakta hastalık amilleri varsa gerekli ilaçlamâ yapılır, zira şu anda serada yetiştirilen mevcut kavun çeşitlerinin toprak hastalıklarına karşı mukavemeti yoktur.
TEMEL GÜBRELEME ŞART
1. sürümden sonra toprak analiz raporlârı esas olmak üzere taban gübrelemesi yapılır. Eğer ortalama bir değer vermek gerekirse dekara 10 kg azot, 20-25 kg fosfor, 20-25 kg potas sağlayacak şekilde gübre verilir, 2. sürüm yapılır, toprak tesviye edilir.
MASURA SIRTINA DİKİM YAPILIR
Sürülüp tesviye yapılan seraya 50x50x100 cm dikim sistemine göre masuralar hazırlanır। Hazırlanan masuralar üzerine 50 cm aralıklarla dikim çukurları açılır, açılan bu çukurlara ilaçlı suya batırılan fide, torbalarından çıkartılıp, yerine konur ve can suyu verilir.
SULAMA ÖNEMLİDİR
Kavunda dar ve geniş aralara verilen birinci sudan sonraki sulama önem arz eder. İkinci sulamayı yapabilmek için bitki mutlak su ihtiyacı belirtileri göstermediği taktirde meyvelerin yumurta büyüklüğüne kadar gelmesini beklemek gerekir. Bu sulamayı zamanında yapabildikten sonra daha sonraki sulamalar bitki ve toprak durumuda gözönünde bulundurularak 5-7 gün arasında değişir.
SULAMA SUYU ILE GÜBRE
Toprak hazırlığında da anlatıldığı gibi temel gübreye ilave olarak bitki gelişme durumu gözönünde bulundurularak 5 kg Azot'ta sulamalarla birlikte toprağa verilir. Eğer imkan varsa meyvelerin irileşmeğe başladığı dönemde çiftlik gübresi şerbet şeklinde bitkilere verilir.
ÇAPA YAPILIR
Birinci salamadan sonra toprak tava gelince dar ve geniş aralara düz bir çapa yapılır, birinci çapalamadan sonra yine toprak tav durumuna göre arıklama çapası yapılır. Bundan sonraki çapalama eğer mümkün olursa, bitki ipe alınıncaya kadar ot çapasıdır.
ASKIYA ALMAK GEREKIR
Kavunlarda ipe alınma hıyarlarda ki gibi olmakla beraber, bitkiler üzerinde, daha ağırca bulunacak meyvelerin yükünü çekecek kuvvette yine üstteki tele paralel istikamette ikinci bir tel veya ip yerden 5-10 cm yükseklikten çekilir. Bu iki tel birbirine askı ipi ile bağlanır. Bitkiler uzadıkça bu bağlantı ipine sardırılır. Eğer bitkilerin aşağıya kayma tehlikesi söz konusu olursa o takdirde takriben her 25- 30 cm de bitki sıkıştırılmayacak tarzda bağlama ipine yine bağlanır.
BUDAMA NASIL?
Kavunda erkencilik ve kaliteli meyve sağlamak için budamaya gerek duyulmaktadır. Ülkemizde 2 adet budama metodu uygulanmaktadır.
1. Metod: Bitkilerin ana gövdesi üzerinde meydana gelen yan sürgünler 50 cm'ye kadar tamamen alınmakta, bundan sonra meydana gelen sürgünler 1 meyve 2 yaprak üzerinden tele kadar budanmakta telden sonra serbest bırakılmaktadır.
2. Metod: Bitkilerin 2 veya 4 gerçek yaprak üzerinden tepe sürgünü kesilmekte meydana gelen en kuvvetli yan sürgün ana gövde olarak geliştirilmekte ve bu gövdeden meydana gelen ikinci yan sürgünler 1 meyve 2 yaprak üzerinden tele kadar budanmakta, telden sonra serbest bırakılmaktadır.
TOZLANMA YARDIM İSTER
Kavunlar partenokarp meyve tutma özelliğine sahip değildir. Meyve tutumunun sağlanması için tozlanma ve döllenmeye gerek vardır. Tozlanmanın arılarla yapılması en emin bir yoldur, fakat bunun uygulamasının zor olacağı düşüncesiyle tozlamaya elle yardım etmekte fayda vardır. Döllemenin yeterli olmayışı meyvelerin şekil bakımından düzgün olmamasına neden olur. Şekil 7. Serada kavun üretimi.
HASAT NE ZAMAN?
Kavunlarda hasat zamanı tesbitinde meyve kabuk rengi değişiminden yararlanılır. Ayrıca meyve ağırlığının artması, meyvanın dip kısmının yumuşaması ve aromatik bir kokunun oluşması önemli kriterlerdir. Olgunlaşan meyveler makas veya bıçak ile 4-5 cm saplı olarak kesilir ve özel ambalajlarda pazarlanır.
VERİM
Bitki başına 4-6 adet meyve alınır. Ağırlık çeşit iriliğine göre farklı olmaktadır. Ama genelde sera çeşitlerinde ortalama meyve ağırlığı 1,5-2,5 kg arasında değişir. Dekara 2-5 ton arasıdır.
Alıntı: http://www.konyatarim.com/index.asp?id=22&ay=35&yil=2002
Tarımda iyi bir kaynak niteliğinde Konya tarıma teşekkürü borç biliriz..

11 Haziran 2007 Pazartesi

Yenilen Güzellik




Görünümleri çok çekici bir yandan alımlı hiç görmedik bu çiçekler ne diyebilirsiniz..Oysaki onlar tarladan bahçeden sofranıza sunulan sebzeler!!(Hangi sebzeler oldukları bak. yazının sonu)



Sebzeler görünüşleri itibariyle pek ala peysaj amaçlıda kullanılabilir.Dış ülkede çeşitli ekipmanlarla hobi amaçlı yetiştiricilikler çok yaygın.Bizde apartman dairesinde olsakta balkonumuzda domates biber salatalık neden yetiştirmeyelim:D





Örneğin salatalık çiçekleri sabahları 10 sıraları hiç duymadığınız bir parfüm yayıyorlar o kadar güzelki mest olmak işten değil..Kahvenizi yudumlarken keyfinize keyif katacağınız kesin..


Başta şaçma gelebilir ama onları gördüğünüzde ve en keyiflisi tattığınızda kokladığınızda fikrinizden vazgeçip tutkunu olabilirsiniz.Özellikle bodur meyve ağaçları..Hayal edin balkonda pembe renkleriyle sizi alıp götürecek ardından bir kol mesafesinde uzanıp kan kırmızı kirazınızı koparıyorsunuz tek yapmanız gereken keyfini çıkarmak...

İşte yaşamın keyfi..
(kavun bamya biber)

10 Haziran 2007 Pazar

Gelecek Vaat Eden Bitkiler-Kapari


“kedi tırnağı”, “kargakavunu”, “menginik”, “devedikeni”,”keper”, “kepere”, “gebere” otu.
Saydıklarımız kaparinin ülkemizin değişik yörelerindeki adları.Öyle sanıyoruz ki bu sözcüklerden hiç olmazsa birini duymuş olmalısınız.Çünkü kapari,ülkemizde doğal olarak yetişen bir bitki türü.

Belki bahçenizde zaman zaman kendini gösterecek olsa hemen budayıp kurtulmaya çalışıyorsunuz, toprağı sımsıkı kavrayan, dal budak salarak geniş bir yayılma gösteren köklerden kurtulmanız bir türlü mümkün olmuyor.Çabanız boşuna , çünkü; kaparinin kökleri, toprakta metrelerce derinlere inebiliyor.Yaşama bu kadar sıkı sıkıya sarılması insanoğlunun bu yakıp yıkma, yok etme eğilimini bildiğinde midir nedir?Belki de kimi zaman, verimsiz olduğu için hayvan yemi niyetine fığ, burçak, mürdürmek ekerek değerlendirdiğiniz;bir türlü satıp elinizden çıkaramadığınız kıraç arazinizde , nasıl yayıldığına akıl erdiremediğiniz yeşil bir çalı olarak çıktı karşınıza.Hani merakınızı yenemeyip kırmızı küçük karpuzları andıran yemişlerin tadına baktınızda acı mı acıydı...Nereden bilirdinizki;Almanlar, bu kırmızıminik karpuzcukların salamurasını, sosunu 472 çeşit, evet tam 472 çeşit yemekte kullanmakta.Nereden bilebilirdiniz ki ; İspanyollar, yılda 20 milyar dolar kazandıkları tomurcukları nedeniyle kapari bitkisini “Milli Bitki”ilan ettiler ve Devlet Korumasına aldılar.

Tabii;kapari bitkisinin gerek köklerinden, gerek yapraklarından gerekse meyvelerinden ilaç sanayiinde pek çok hastalığa deva olacak ilaçların üretiminde yararlanıldığını da bilmiyor olabilirsiniz.

“Küçük girişimler, büyük tehlikenin önleyicisi olur çoğu zaman.”Kapari “Toprak kanseri olarak da tanımlayabileceğimiz erozyonun önlenmesinde yeni bir umut”“Orman köylümüzün kalkınmasında mucizevi bir bitki”“Baraj havzalarımızda baş gösteren sinsi canavarla-erozyonla mücadele ederken bize zaman kazandıracak” bir bitki.Yetkililer 1 milyon kapari fidanının öncelikle Güneydoğu olmak üzere İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizdeki orman köylümüzün kullanımına sunulucağını en geç üç yıl sonrada meyvelerini toplayacağımızı söylüyor,”Bir kere dikilmeye görsün;değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek.Yılda 5 ay tomurcuklarını toplayacaklar, o kadar...Öylesine zahmetsiz”diyor.Kapari bir kere dikilmeye görsün;değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek. “Düşünün” diyorlar..”Çok değil 30 yıl sonra erozyondan kurtulmuş olacağız ;orman köylümüz de kalkınacak, kalkındıkça da bilinçlenecek..Ormanlarımızı biz değil, bizden önce onlar koruyacak, sahip çıkacak....Düşünün” diyorlar...” Anlatmak gerek !Çiftçimize, ihracatçımıza;girişimci ruhu taşıyan herkese bu bitkinin meziyetlerini anlatmak gerek.Biz yazıktır ki çok geç kaldık.Avrupa bu bitkiyi çok uzun zaman önce keşfetmiş.Daha fazla zaman kaybedilmemeli.
Yeterince tanıtım yapılmadığı için olsa gerek , ülkemizde yaygın bir şekilde tüketimi yok kaparinin.Yalnız büyük kentlerimizin süper marketlerinde,ithal kavanozlarda karşımıza çıkıyor.Alıcısı kıyamet.Her yıl tonlarca dış ülkelere ihracatı ülkemizde 1990 yılından beri yapılıyor.Tomurcukların kilo başına ortalama ihraç fiyatı 2-3-4 Amerikan Doları.Yılda ortalama 3000-5000 ton ihraç yapılmakta.Bir hesap edelim:Her yıl ortalama 12 milyon dolarlık döviz girdisi.Hem üreticinin cebi doluyor hem devlet kasası.Hesap ortada.Tomurcuklar bal gibi dolar açıyor.Üstelik Pazar sıkıntısı da yok:Avrupa Birliği Ülkeleri ve ABD’den her yıl katlanarak artan bir talep var.Sadece bu ülkeler de değil.İhracatçılar Birliğinden aldığımız verilere göre:Salamura ve işlenmemiş olarak başta Almanya ve ABD olmak üzere Norveç,İspanya, Avusturya, Belçika,Danimarka, Fransa, İngiltere, İsviçre, İsveç, İtalya,Holanda gibi Avrupa Birliği Ülkeleri ile Avustralya, Kanada, Bahreyn, Kuveyt, Güney Afrika Birliği, Brezilya,İsrail ve Japonya’ ya ihraç edilmekte.İspanya başta olmak üzere bazı ülkeler, kapariyi hem üretiyorlar hem de ürettikleri ile yatinmeyip ham kapariyi (işlenmemiş) ithal edip işleyerek mamül olarak iç ve dış piyasaya sürüyorlar.Çünkü işlenmiş kapari ihracatı daha karlı.Girişimcilere duyurulur.Söke’de üretime geçen bir fabrika ile kapari sosu üretiliyor.Kapari sosunu Dünyada yalnızca Türkiye ve Fas üretiyor.Üretim birkaç katına çıksa dahi Pazar hazır.Zira yurt dışından yapılan taleplerin ancak bir bölümü karşılanabilmekte.Kaparinin en kıymetlisi, en sevimlisi, en bereketlisi Denizli’nin kıraç topraklarında yetişiyor.Kaparinin minik tomurcuklusu makbul.İşte Denizli’de yetişen de bu cinsi:1.kalite
Türkiye’de kalite yönünden üç ana grup ürün var:Ege malı Güneydoğu malı Sahil malı
Alıntı:Gameks http://www.kapari.com/kapari/
Resimler Webden alıntıdır.